On iki yaşındaki Bailey babası ve üvey ağabeyiyle beraber yaşar. Kaldıkları işgal edilmiş binada, toplumdışı kişilerle bir komün oluştururlar. Bölgede zorbalık yapan erkekleri cezalandıran çeteye kabul edilmemesi bir yana, babasının yeniden evleneceği haberi de Bailey’yi çileden çıkartır. Babası ve binanın diğer sakinleri özel bir kurbağa cinsinin salgılarından uyuşturucu yapmaya çalışırken, Bailey bir yabancıyla tanışır. Onu etrafındaki herkesten daha iyi anlayan bu  ‘çocuk-yetişkin’, yıllar sonra doğduğu şehre dönmüş, kayıp anne ve babasını bulmaya çalışmaktadır.

Andrea Arnold’un filmlerinde bazen sosyal konutlara sıkışıp kalan, bazen de evsizlikle sokaklara taşan yoksulluğu görmeye alışkınız. Karakterlerinin zor koşullarını sakin bir üslupla perdeye yansıtırken amacı her şeye rağmen olayların yoluna gireceğine dair bir umut ışığı vermek. Yönetmenin önceki filmlerinden farklı olarak büyülü gerçekçi bir yönü de olan Kuş, tüm bu özelliklerine ek olarak, Burial’ın bestelediği müzikleri ve Blur’den Sleaford Mods’a, Coldplay’e ve Fontaines D.C’ye uzanan eklektik soundtrack’i ile tipik bir Andrea Arnold filmi, eşsiz bir büyüme hikâyesi.